Haylazlıklar ve Gülücükler
Yaz gecelerinde balkonlarda oturan insanların, ilk önce tabak çanak şıkırtılarını duyar, zaman geçtikçe sessizleşen ve sönen ışıklarla beraber kararan bahçede, arada tek tük gelen kahkaha sesleriyle, o sırada karanlık koridordan cesaretle geçip vardığım küçük ve karanlık balkonda olan ben, irkilir ve biraz da o an o sohbet ortamında olmak istediğimi anlardım. Bazen yağmurdan sonra bütün güzelliğiyle kokan çim ve toprak kokusunu sevinçle duyarak, henüz kimsenin inmediği bahçede tek başıma yürür ve ellerime dokunarak yürüdüğüm ağaç gövdeleri arasından geçerken hayaller kurar, sıkılırsam arkadaşlarımın oturduğu dairelerin pencerelerine bakar ve acıkır da eve gitmeye üşenirsem küçük dut ağacının altına girip daha olgunlaşmamış dutları iştahla yerdim. Yazın gelişiyle, bahçeyi bir uçtan bir uca kaplayan papatyaları toplayarak, çardakta oturan annelere götürür, onlara taç yapmaları için gereken malzemeyi vermiş ve kimin bu konuda daha yetenekli olduğu ile ilgili aralarındaki gizli yarışı başlatmış olur, daha sonra biz, sokaktan bulduğumuz içi boş pet şişelere doldurmak için, bahçede uçuşan kelebeklerin peşine düşerdik.Sabah aceleyle yapılan kahvaltıyla beraber, gece havanın kararışına kadar, yorulmak nedir bilmeksizin koşturup oynadığımız bahçeyi ve bu sık ağaçlı bahçede ağaçların arasında bulduğumuz küçük sığınaklara girip konuştuklarımızı, sokaklarda yaptığımız bisiklet yarışlarını, karşıdaki boş arazide yaptığımız futbol maçlarını, ekranda dönen kliplerden şarkıları ezberledikten sonra bahçeye indiğimde benzer şekilde aynı kanalı izlemiş ve aynı şarkıları ezberlemiş olduğum arkadaşlarımla birlikte söylediğimiz nakaratları, bir yerden bir şekilde fakat nasıl bulduğumuzu hala çözemediğim tebeşirle çizdiğimiz ve sokakları boydan boya kaplayan sek sek'ten sıkıldıktan ve biraz tebeşir arttıktan sonra, doğuştan sahip olduğum çizim yeteneğimle, yaptığımız bütün resim yarışmalarını kazanışımı, sitenin bir ucundaki bakkaldan aldığımız futbolcu kartları, cips ve dondurmalarla geçen saatleri çok iyi hatırlıyorum. İşte böyle arada, bu güzel çocukluk yıllarımı özlem, hüzün ve hafif bir tebessüm ile düşünürüm.2000'lerin başından itibaren değişen hayatlarımızı, beton yığını haline gelen kentleri, gelişen teknolojiyle beraber eve kapanan, anne babasının oturduğu küçük dairede, şimdi tabletindeki sanal çiftliğinde koşturup oynayan, hayvanları seven ve biraz büyüyünce hayatını ev ile okul arasında geçirecek olan çocukları görünce 90'larda doğduğum için kendimi şanslı hissediyorum.
*Bu yazı "Misafir Ol Gel Bana" isimli blog tanıtım köşem için Fildişinden Kule bloğunun sahibi tarafından gönderilmiştir. Orijinal yazıya ulaşmak ve takibe almak için tık tık.
Çok hoş:)) çok beğendim. İçinde yalnızca mutluluklar var!
YanıtlaSilBugünler de ihtiyacımız olan tek duygu ....
SilTeşekkür ediyorum Hazelcim.
YanıtlaSilNe demek :))
SilHazel'ciğim yazıyı çok ama çok beğendim, ne kadar samimi, ne kadar içten yazılmış...90'larda çocuk olmamama rağmen, nasıl bir şeymiş çok güzel hissettim, tanıttığın için çok teşekkür ediyorum canım, sayende iyi bir yazar ve blog sahibi daha tanımış oldum.
YanıtlaSilSevgilerimi bıraktım:)
:)) Ben 90 larda çocuktum gerçekten şimdiki çocuklar çok talihsiz ...hele gelecekte çocukların hiç böyle hatıraları olamayacak çok acı...
Siltık tık diye bağlantı vermek çok eğlenceli olmuş
YanıtlaSil:) evet, ilgili profil resmine tıklayınca da siteye yöneliyorsunuz
Silçok güzel yazıymış. :) bi de acaba nerde geçmiş ki çocukluğu yaaa :)
YanıtlaSilTuzla/ İstanbul :)
SilYüzünün güzelliği yüreğine vurmuş Hazelcim,çok beğendim yazılarını blogunu harkulade...blog deposunda benim için yaptığın yoruma ayrıca teşekkür ederim...görüşmek üzere...
YanıtlaSilMerhabalar bloğuma hoşgeldiniz :) güzel sözleriniz için teşekkür ederim ama ben şimdi mahcup oldum yorum bırakmamıştım :(( ancak sayfada yayınlanınca hemen gezdim gül şeklinde çikolatalı topları okudum hatta ilk :))
Sil